13 Ocak 2014

TARİHİ KORUYAN MUZUR AĞAÇ ( Teos Antik Kenti )



Yazıma  konu olan meşhur çitlembik ağacı ve Teos Antik Kenti'nin
 tarla duvarı için kullanılan taşları
Ağaçların, insanlık  için ne kadar yararlı ve önemli  olduğunu hemen hemen bilmeyen yoktur. Ancak, ağaçların tarihi nasıl koruduğunu merak ettiğinizi anlıyorum. Ağaçlar tabi ki tarihi korumazlar, amacım tarihi eserlerimize karşı olan sorumluluklarımıza dikkat  çekmek istedim. Bu nedenle yazıma  böyle bir  başlık attım. Kendi kendime de, sen artık bu işi öğreniyorsun diyorum. Hani hep anlatırlar ya köpek insanı değil de, insan köpeği ısırınca haber olur diye. Ben de konuya dikkat çekmek için böyle bir başlık seçtim. Yine de sizleri yanılttığım için özür dilerim, yazımım tamamını okuyunca bana hak vereceğinizi umuyorum.

Tarihte çok sayıda  uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Anadolu'nun,  hemen hemen her köşesinde ayrı bir tarih yatmaktadır. Bizlere de bunları bulmak, çıkarmak ve  korumak düşmektedir. Ancak bu kültür varlıklarımızı iyi koruduğumuzu söyemek zor, bilerek veya bilmeyerek bunlara  zarar veriyoruz. Bu yüzden bir çok doğal ve kültür varlığımız yok oluyor. 

Gelelim anlatmak istediğim asıl konuya.  Teos Antik Kenti, yurdumuzdaki en önemli 12 İyon kentinden birisidir. Ancak halkımızın çoğu tarafından  burasının nerede olduğu dahi  bilinmemektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri de, buranın  hala gün ışığına çıkarılmamış olmasıdır.

Teos Antik Kenti, İzmir'e 50 km, Seferihisar'a 5 km. mesafededir.  Sığacık körfezinin kıyısında, liman şehri olarak kurulmuştur.  Tarihi, bazı kaynaklara göre MÖ.3000 yıllarına kadar dayanmaktadır. İyonlar zamanında dünyanın en önemli  ticaret ve sanat merkezlerinden biri  haline gelmiştir. İlk defa sanatçılar burada örgütlenmişlerdir.

Seferihisar, Anadolu Selçuklular zamanında Türklerin eline geçmiştir. Kanuni zamanında buradaki kale ( Sığacık Kalesi ) yeniden yapılarak bu günkü şeklini almıştır. Maalesef, bu kalenin yapımında  Teos Antik Kenti'nin taşları kullanılmıştır. Bu durum, Osmanlının  bilime ve  sanata nasıl baktığını göstermesi açısından da  önemlidir. Bir kısım taşlar ise; halk tarafından  ev ve  bahçe duvarı yapımında kullanılmıştır. Günümüzde ise,  sit alanı olmasına rağmen  çevresine  yazlık siteler kurulmuştur. Yine Teos'dan  25 km. uzaklıkta bulunan, bir başka İyon kenti olan  Lebedos Antik Kenti ( Ürkmez ) üzerinde yapılan kaçak binalar hala durmaktadır. 

Bu  yazıyı yazmama yol açan ise; Teos Antik Kenti yakınındaki bir çitlembik ( menengiç / muzur ağaç  ) ağacı oldu.  Bu ağaç, Teos Antik Kenti'nden sökülerek  yapılmış olan bir bahçe duvarının arasında bitmiş, büyüyünce de  taşlardan biri  köklerinin arasına sıkışmıştır. Bu yüzden  ağacın köke yakın kısmının aldığı  şekilden  dolayı ( erotik ), halk adını  'muzur ağaç' takmış.   Ağacı sökmeden Teos Antik Kenti'nden getirilen taşı  çıkarmak mümkün değil. Anlayacağınız ağaç, bizim yapmadığımızı yapmış, tarihi mermer taşını kökleri ile adeta   koruma altına almıştır. İnsanın  İçimden,  'Ağaç kadar bile olamadık' demek geliyor.

Teos Doğa Sporları Grubu olarak,  her yıl en az   bir kaç defa  Teos Antik Kenti ve çevresinde yürüyüş yapıyoruz. Burada 2010 yılında beri, yeni bir kazı çalışması yapılıyor ( Daha öncede burada farklı zamanlarda, bazıları yabancı bilim adamları tarafından olmak üzere dört kez kazı yapılmış. ). Ancak çalışmalar gördüğümüz kadarıyla  çok yavaş  yürüyor. Daha önceki kazılarda olduğu  gibi bundan da bir sonuç alınmıyacak gibi duruyorr, umarım ben yanılırım. Zira, dört yıldır yapılan kazılarda  gözle görülen bir şey ortaya çıkarılmamış. Halbuki, buranın bir an önce günyüzüne çıkarılması ve insanlığın hizmetine  sunulması gerekmektedir. Bunun içinde devletin  bu konuyu daha ciddi ve planlı bir şekilde ele alması gerekmektedir. Bu bizim ayni zamanda bütün  insanlığa karşı olan bir bir borcumuz olduğunu unutmamız gerekir. 

Yıllarca okullarda tarih dersleri okuttum. Öğrencilerime hep, tarihin geçmişle gelecek arasında bir köprü görevi gördüğünü anlatmaya çalıştım. Geçmişimizi bilmeden geleceğimizle ilgili doğru kararlar alamayacağımız bir gerçektir.

Bugün ülkemizde, 30 üniversitesinde  arkeoloji bölümü bulunmaktadır. Bu fakültelerden her yıl  2000 kadar arkeolog mezun olmaktadır,  bunların çoğunun işsiz olduğu söyleniyor. Üniversitelerimizden ve arkeologlarımızdan yararlanılarak,  tarihi  zenginliklerimiz daha kısa  bir zamanda  ortaya çıkarılabilir.
Ülkemizde yapılan arkeolojik  kazıların  çoğu yabancı arkeoloğlar  tarafından yapılmakta, bu sırada bazı eserler  yurt dışına kaçırılmaktadır, dah sonrada bunların  geri getirilmesiyle uğraşılmaktadır.

Hayata olumlu bakmaya çalışıyorum, bardağın boş değil dolu tarafını görmeye, yapıcı olmaya gayret ediyorum. Ancak, ülkemizin sahip olduğu çok  değerli kültür  varlıklarına yeterince sahip çıkılmamasına, bunların hala  insanların hizmetine sunulmamış olmasını ise;  ülkem adına üzülüyorum.

Teos Antik Kenti, Sığacık / Seferihisar
Teos Antik Kenti ( Odeon )

24 Aralık 2013

PARFÜM KOKULU BİR ÇİÇEK / SÜMBÜLTEBER

Sümbülteber çiçeği
( Ageve amica ya da Polianthes tuberosa )
Bazı çiçekleri  çok iyi tanırız ama adını sorsalar bilmeyiz, bazı çiçeklerin ise  adlarını sıkça duyduğumuz halde görsek tanımayız. Sümbülteber de bunlardan ikincisine girmektedir. Sümbülteber çiçeği  çok güzel koktuğu için kozmetik ve parfümeri sanayinde kullanılması, adının daha çok duyulmasına neden olmuştur.

Benim ise bu güzel  çiçeği  tanımam tamamen  tesadüfen oldu. Satın aldığım sümbül soğanlarının arasına bir tane de sümbülteber  karışmış. İlk yıl çiçek açmadı, ikinci yıl çok güzel ve kokulu çiçekler açınca, araştırınca sümbülteber olduğunu öğrendim.

Gelin şimdi de çok fazla tanınmayan, güzel kokulu çiçeği daha yakından tanıyalım. Öyle sanırım ki, tanıyınca siz de bu çiçeği yetiştirmek isteyeceksiniz. 

Turgut Uyar'ın aşağıdaki  mısralarından sümbülteber'in, eskiden yurdumuzda, kırlarda  doğal olarak papatya gibi bol olarak yetiştiği anlaşılıyor.
Bazı bitki  forumlarında İzmir'in dağlarında bu çiçeğin  yetiştiğinden söz ediliyor. Ancak, ben rastlamadım, ya da artık kalmamış. ( Bazı kaynak sümbülteber'in artık  doğada yetişmediğini belirtmektedir.)
Maalesf, bu gidişle bazı kır çiçeklerinin ancak resimlerde görebileceğiz çoçuklarımıza.

Sümbülteber, soğanları  yurt dışına çıkarılması yasak olan, koruma altındaki  bitkilerimiz arasında yer almaktaymış.  Bu konuda  bizlerin de devlete yardımcı olmanız gerekmektedir.

            KIRLARDAN GELİYORLAR

Kırlardan geliyorlar ellerinde sümbülteber
Elbette kırlardan kırlardan gelecekler
Başka türlü nasıl güzeleşir bu akşamüstleri
Söyleyin nasıl dayanılır dükkanlara depolara
Bu katran kokusu başka türlü nasıl geçer.
                                                              Turgut Uyar

Sümbülteber ( Agav amica / Polianthes tuberosa )
Bilimsel adı Polianthes tuberosa ( Yeni botanik ad: ageve amica ) olan sümbülteber,  asparagaceae / kuşkonmazgiller familyasındandır, çok yıllık ve soğanlı bir bitkidir. Anavatanı Meksika ve Güney Amerika'dır. Sıcak ve ılıman iklimlerde yetişmektedir.

Şerit şeklinde yaprakları vardır, çiçek  tomurcukları glayöl gibi uzun bir sap üzerinde yer alır. Alttaki tomurcuklarından itibaren çiçek açmaya başlar, bu nedenle tohum elde etmek istenmiyorsa  solan çiçekleri koparılır. 
Sümbülteber, yaz aylarından başlıyarak kışa kadar beyaz renkli ve çok güzel kokulu çiçek açar.  Doğal olarak yetişenlerin çiçekleri yalınkatdır, pembe çiçekli çeşitleride yetiştirilmiştir.  

Sümbülteber çiçeklerinin  uzun ömürlü  olmasından dolayı, kesme çiçek olarak da  yetiştirilmektedir. Esansı, kozmetik ve parfümeri sanayinde kullanılmaktadır.
200 gr. sümbülteber esansı bir ton tomurcuktan elde edilmektedir.  Bu nedenle en pahalı parfümler arasında yer almaktadır.

Sümbülteber, güneşli yerleri ve gübreli, kumlu toprakları sever.  Soğanla üretilir.  Fazla sulama ve geçirgen olmayan topraklar, soğanlarının çürümesine neden olmaktadır. Kıyı bölgelerimizde, kışın soğanlarını sökmeye gerek yoktur.

( Bu yazı son olarak 22. 02, 2022  tarihinde güncellenmiştir.)

16 Aralık 2013

DOMATESİN HİKAYESİ

Domates / bahçemden ( Solanum lycopersicum )

Çocukluğumda ( Piraziz  / Giresun ) köyümüzde   domatese 'hambaldırcan',  patlıcana ise 'hasbaldırcan' denirdi. Mısır tarlalarının içnde diğer sebzelerle beraber  yetiştirilirdi. Yeşilken, kızarmadan toplanır ( kızarmıyor olabilir )  ve 'küp' dediğimiz büyük toprak fıçılarda  turşu kurulurdu. Kışın da diğer turşular gibi ( çok fazla turşu olurdu, başta fasulye olmak üzere ) soğanla kavurularak yemek olarak  yenirdi.

Günümüzde bütün dünyada  çok sevilen ve yenen bu meyvenin, pardon sebzenin hikayesi de bir hayli ilginç. Botanikçilerin meyve olarak kabul ettiği  domates, 1893 yılında ABD'de sebzelerle beraber saklanıp yendiği için mahkeme kararı ile sebze yapılmış. Ne diyelim, botanikçiler koca ABD'den  daha iyi mi bilecek domatesin  ne olduğunu.

Domates ( Solanum lycopersicum ), patlıcangiller ( solanaceae ) familyasının solanum cinsinden  otsu  bir bitki türüdür.  Anavatanı patates, biber, ayçiçeği gibi Amerika kıtasıdır. Yabani olarak yetişen domatese ilk defa Bolivya ve Peru'da rastlanmış, daha sonrada Meksika'ya götürülerek yetiştirilmeye başlanmıştır. Günümüzde 900 kadar çeşidi olduğu belirtilmektedir. 

Değişik domates çeşitleri 
( Solanum lycopersicum )

Domates adı, Aztek dilindeki şişman meyve anlamına gelen 'tomati ' kelimesinden geldiği sanılmaktadır. İlk yetiştirilen  domatesler  sarı renkli olup kiraz kadarmış. Kristof Kolomb'un Amerika'yı keşfinden sonra ( 1492 ), İspanyollar tarafından  Avrupa'ya getirilen domatese, İtalyanlar  sarı renkli olduğu için  altın elma 'Pommodore'  adını vermişler.Kırmızı renkli  domates ise  daha sonra ortaya çıkmıştır. Günümüzde ise pembe, turuncu, mor, beyaz ve siyah renkli çeşitleri de yetiştirilmiştir. 

Siyah domates ( Solanum lycopersicum )

İlk defa Amerika'da Thomas Jefferson tarafından yetiştirilen domates zehirli olduğu sanıldığı için uzun bir süre  yenmemiştir, süs bitkisi olarak ve evlerde  yetiştirilmiştir. Daha sonra yiyenleri romantikleştiği sanıldığa için, Fransızlar tarafından  aşk elması ' Pomma d'amour ' adı verilmiştir.

Domatesin yaygın bir şekilde tüketilmeye başlaması ise, 20. yüzyılda salatasının yapılmasının öğrenilmesinden sonra olmuştur. Domatesten salça, ketçap gibi ürünlerin  yapılması ise sanayı hammaddesi olmasını sağlamıştır.

Domatesin başına gelenler bununla da kalmıyor. Mısırda faaliyet gösteren  dini bir grup, Facebook'a, kesilmiş bir domates resmi koyarak altına;  müslümanların 'hristiyan' olduğu için domates yemesinin haram olduğu dile getiriyor.  Gerekçe olarak ise; domates yatay olarak kesilince içinde haça benzeyen bir şekil ortaya çıkması  gösteriliyor.
Neyse ki gelen yoğun tepkiler üzerine bir süre sonra bu yazı kaldırılıyor, biz yemeyin demedik, haç işareti oluşacak şekilde kesmeyiniz dedik diyorlar.

Gelelim bizim domatesle tanışmamıza. Osmanlılar ilk defa 18. yüzyılda Fransızlar aracılığı ile domatesi tanıyorlar. Yani Fatih, Kanuni gibi  cihan padişahlarımıza, maalesef domates yemek nasip olmamıştır. 
Abdülmecit zamanında  domates bizim ülkemize  'frenk' adı ile giriyor, o zaman domatesin sadece yemeği yapılarak  yeniyormuş, kırmızı olanlar ise çürümüş diye çöpe  atılıyormuş.
İlk domates Adana'da yetiştirilmeye başlanmıştır. Bu gün ise Türkiye, Çin ve ABD den sonra dünyada en çok domates yetiştiren  ülkelerden birisidir.

Ben domatesin en çok kokusunu seviyorum, daha doğrusu seviyordum. Şimdiki domateslerin çoğunun  artık ne kokusu var nede tadı. Hepsi de  tornadan çıkma  gibi, birbirinin aynı ve ateş gibi  kırmızı.  Doğal olarak tarlada  yetiştirilen domateslerin şekli ve rengi  daha farklı oluyor. Bu nedenle bilenler daha çok  bunları tercih ediyor.  Birde  domatesi soyarak yeme alışkanlığımız var. Halbuki domatesin yararlı  maddeleri ve vitaminleri  kabuğunda bulunduğu için soymadan yenmesi gerekmektedir.

Yazımı bitirirken,  uzmanların belirttiğine göre genç ve güzel kalmak ve daha az kanser riski ile karşılaşmak için bol bol  domates yemekte  büyük yarar varmış. Afiyet olsun. 
 
Domates ( Solanum lycoperslcum )

Domates çiçeği ( Solanum lycopersicum )
Sırık domates
Pembe domates ( Solanum lycopersicum )
Domates ( Solanum lycopersicum )
Tam tozlaşma yapamamış bir domates

Siyah domates ( Solanum lycopersicum )

Domates ( Solanum lycopersicum ) 

Sırık domates ( Solanum lycopersicum )

Çeri ( cherry )  domates. 
Kaynaklar: Vikipedi. 
( Bu yayın son olarak 17. 07. 2022 tarihinde güncelenmiştir. )

5 Aralık 2013

AĞLATAN ÇİÇEK / HİNT GÜLÜ

Hint gülü ( Hibiscus mutabilis )

Bu sabah kalkınca,  Ayşe teyzenin verdiği  hint gülü'nün  çiçek açtığını görünce duygularıma hakim olamadım...!  Ayşe teyze, bahçesindeki bu  ağaçtan  çelik almak için gittiğimde;  çiçeklere, bitkilere  olan düşkünlüğümü bildiği için 'senim bahçene daha iyi yakışır.' diyerek, almak istememe rağmen  köklemiş, bana vermişti ( Aşağıda bu bitkiyi tanıttım ).  Bundan kısa bir süre sonra da onu kaybetmiştik.  Ayşe teyzenin  bu beklenmedik ve ani ölümü,  bizi ve  bütün  Bahçeköy'ü çok üzmüştü. 

Ayşe teyze sıradan bir kadın değildi, ilkokul üçüncü sınıfa kadar okumuş olmasına rağmen kendini her bakımdan çok iyi yetiştirmişti. Hayatı yaşayarak öğrenmişti,  örnek bir insan, vefakar bir anneydi. Okumayı, öğrenmeyi,  insanlara yardım etmeyi ve toprakla uğraşmayı çok severdi. Elinden herşey gelirdi, ondan çok şey öğrenmiştik. 
.
Kapısı herkese açıktı, evinden misafir eksik olmazdı, bir lokma ekmeğini yalnız yemezdi, insanları, çocukları çok severdi.  Bahçeköy'de ( Seferihisar ) onu  tanımayan, sevmeyen kimse yoktu. Otuz yaşlarında eşini kaybedince bir daha evlenmemiş, hayatını üç çocuğunu feda etmişti.  Çocuklarını okutmuş, evlenince de  onlara  yük olmak  için  tek başına yaşımayı tercih etmişti. 
Ben ona  'Ayşe Sultan' diye hitap ederdim. Seni hiç unutmayacağız AYŞE SULTAN, nur içinde yat.

İşte ondan  geriye kalan bazı kareler.






Ayşe teyze ( Sultan ) 

 

                                                          HİNT GÜLÜ / YOL HATMİSİ 

Hint gülü ( Hibiscus mutabilis ).
Bilimsel adı 'Hibiscus mutabilis' olan hint gülü, ebegmecigiller ( malvaceae ) familyasından,  kışın yaprağını döken, çalı veye ağaç formlu  bir bitkidir. Anavatanı Asya kıtasıdır (Çin ve Japonya ). Hibiscus mutabilis, halk arasında yol hatmisi, yanardöner, pamuk gülü, konfederasyon gülü gibi adlarla da bilinir.  
 
Ülkemizde çiçekleri çok güzel olduğu için  süs bitkisi olarak yetiştirilen Hibiscus mutabilis,  bazı ülkelerde  önemli bir endüstri ağacıdır. Hindistan'da kabukları halat ve dokumacılıkta, çiçekleri ise boya ve ilaç sanayinde kullanılmaktadır.

Bir adı da yanardöner olan hint gülü

Hint gülü yılda iki kez, sonbahar ve ilkbaharda  çiçek açmaktadır. Beyaz, pembe, yalınkat ve katmerli çiçek açan çok sayıda doğal ve kültür formları bulunmaktadır. Bazı çeşitleri ayni ağaç üzerinde farklı reklerde çiçekler açar.  Gül şeklindeki iri çiçekleri uzun ömürlü olup gün içinde  renk değiştirir.  Aynı çiçek üzerinde üç farklı renk bir arada olabilmektedir ( beyaz, pembe, kırmızı ). Bu  nedenle bir adı da  'yanardöner' dir. Yaprakları uzun saplı ve köşelidir. Sonbaharda dökülmeden önce, sarı bir renk alarak bitkiye ayrı bir güzellik verir.   
Hint gülü, sıcak ve ılıman iklimlerde  yetişmektedir, Çok hızlı büyür. Akdeniz iklimi görülen kıyı bölgelerimizde yol boylarına, park ve bahçelere dikilir.  Güneşli yerleri ve  humus bakımından zengin,  nemli toprakları sever. Kısmen soğuğa ve kuraklığa dayanıklıdır.Yaprakları zaman zaman  sararıp döküldüğü için,  dikilirken bu durum göz önünde bulundurulmalıdır. Budamayı sever. 
Hint gülü, çelikten ve tohumdan üretilir. Yetiştirilmesi çok  kolaydır, fazla bakım istemez.

Hint gülü, Yanardöner ya da yol hatmisi 
( Hibuscus mutabilis )
Hint gülü, Yanardöner ya da yol hatmisi 
( Hibuscus mutabilis )

Hint gülü, Yanardöner ya da yol hatmisi 
( Hibuscus mutabilis )

Hint gülü / Yol hatmisi  bitkisinin yaprağı 

23 Kasım 2013

YUKKA'MIN CEZASI

Yukka çiçeği ( Yucca gloriosa )
Blogumda daha çok, bahçemde yetiştirdiğim çiçek ve bitkileri tanıtmaya çalışıyorum. Yani, yetiştirirken edindiğim tecrübelerimi  sizlerle paylaşıyorum. Belki size saçma gelecek ama, ben bu şekilde onları ödüllendirdiğimi düşünüyorum. 

Bilimsel olarak ispat edilmemekle beraber, müziğin bitkilerin büyümesine olumlu  etki ettiği söylenmektedir. Yine,  meyve vermeyen bitkilerin kesme tehdidi karşısında meyve verdiği, halk arasında hep anlatıla gelmektedir.
S. Freud, ' İlgi görmeyen  her şey ölür.  Duygular, ilişkiler hatta  çiçekler  bile.' diyor. 

Yukka çiçeği ve  meyvesi ( Tohum kapsülü )

Bir kaç yıldır tanıtmak için bahçemdeki yukka'nın  ( yuka olarak ta söyleniyor )  çiçek açmasını bekliyorum.  Ancak onun çiçek açmaya hiç mi hiç  niyeti yok, habire uzuyur, tabanından yeni  filizler kaldırıyor. Gerçi bu hali ile de güzel ama, ben onu çiçek açıca tanıtmak istediğim için, çiçek açana kadar  cezalandırdım. 
Yukka çiçeğini  onun yerine  başka yerlerden  çektiğim fotoğraflarla tanıtacağım.  Hani çoban dağa küsmüşte dağın haberi olmamış, benimki de o misal. Bakalım yukka  bu cezaya nasıl bir tepki verecek.
Tabi çiçek açınca affetip fotoğraflarını burada sizlerle paylaşacağım.  

Gelelim yukka çiçeği  ile ilgili edindiğim  bilgi ve izlenimlerime.
Yukka ( yucca ),kuşkonmazgiller ( asparagaceae ) familyasına mensup bir cins bitkinin ortak adı. Anavatanı Orta ve Kuzey Amerika olan yukka'nın yaklaşık kırk  kadar türü bulunmaktadır. Çok yıllık olup yaz- kış yapraklıdır, ağaçsı bir yapısı olsa da aslında otsu bir bitkidir.  Kaktüsler gibi aynı zamanda sukkulenttir, yani gövdesinde su ve besin depo eder, bu nedenle kuraklığa dayanıklı bir bitkidir.

Yukkanın yaprakları sert ve sivri uçludur, bu nedenle 'hançer çiçeği' de denir, oldukça tehlikelidir. Eğer bitkinizin yapraklarının ucu yumuşaksa yukka değildir. Yukkaya  çok benzeyen bir çiçek olan  drasena ( dracaena ) türüdür. 

Yucca gloriosa,  mayıs -kasım ayları arasında  uzun bir sap üzerinde ( salkım )  yumurta şeklinde, genel olarak bej renkli çiçekler açar, bazen  mor ve kırmızı renkli de çiçek açar. Bu şekliyle büyük bir  avizeyi andırdığı için, 'avize çiçeği' ya da avize ağacı da denir. Yurdumuzda doğallaşmıştır. Çiçekleri gece kokar ve yenebilir. 

Yukka, geçirimli ve humusça zengini nemli  toprakları sever. Susuzluğa dayanıklı bir bitkidir, ancak suyu çok  sever, özellikle yazın yapraklarına ara sıra su serpilmesinden hoşlanır. 
Yukka için en önemli husus ise; bulunduğu yerin aydınlık ve  güneş alması gerekir, aksi halde çiçek açmaz ve gelişemez.  İç mekanlarda kullanılacaksa, yerin  güneş alması ve aydınlık olmasına dikkat etmek  gerekmektedir.
Yuka  her ne kadar sıcak iklimlere özgü bir bitki olsa da soğuğa karşıda dayanıklıdır ( - 15 ).  Park ve bahçelerde çok güzel görünür, değerli bir peyzaj bitkisidir.
Yukka, dal ve gövdesinden kesilen çelikle, ayırma ile ve tohumla  üretilmektedir. Ancak kesilen parça dikmeden önce; bir kaç gün serin bir yerde  bekletilerek  kesilen yer kabuk bağlatıldıktan sonra dikilmelidir.
Sonuç olarak; yukka ışığı, suyu  ve güneşi seven bir bitkidir.


Yuka ( avize ) çiçekleri

Bir adı da avize çiçeği olan yukka çiçekleri
( Yucca gloriosa )
Yukka çiçeği ( yakın çekim )
Yukka çiçeği ( Yucca gloriosa )

     Yukkam nihayet çiçek açtı, işte fotoğrafları ( 01. 9. 2022 ) 

2010 yılında diktiğim yukka çiçeği 12 yıl sonra çiçek açtı. 

Yukka ya avize çiçeğim 

Yararlandığım kaynaklar: Vikipedi 
( Bu yayın  son olarak 01. 09. 2022  tarihinde güncellenmiştir. )

16 Kasım 2013

ÖZDERE KARACADAĞ ATATÜRK'Ü ANMA YÜRÜYÜŞÜ

Teos Doğa Sporları Grubu'nun düzenlediği  bu haftaki ( 10. 11. 2013 ) doğa yürüyüşü Atatürk'ün ölümünün 75. yıl dönümü nedeniyle   'Özdere Karacadağ Atatürk'ü Anma Etkinliği', adı altında yapıldı. Yürüyüş 13 arkadaşımızın katılımı ile yapıyoruz. 

Doğa yürüyüşü yapacağımız  parkurun bulunduğu Özdere'ye, Seferihisar'dan kalkan  8.30 otobüsü ile hareket ediyoruz. Bazı arkadaşlarımız ise yolda,  Doğanbey  ve Özdere'de katılıyor.

Ömür Beldesin'de  ( Doğanbey ) saat  09. 05 gösterdiği için; yolcularla beraber otobüsten  inerek  ulu önder ATATÜRK için bir dakikalık  saygı duruşunda bulunuyoruz. Daha sonra yolumuz üzerinde bulunan Ürkmez ve Gümüldür beldelerinden  geçerek  Özdere'ye ulaşıyoruz. 

Özdere, İzmir'e 83 km, Seferihisar'a ise 38 km. mesafede bulunuyor, denizle ormanın kucaklaştığı Ege Denizi kıyısında  kurulmuş. Daha çok yazlıkların bulunduğu  şirin bir belde. Tarihi Hititler dönemine kadar uzanmaktadır. İdari bakımdan Menderes ( Cumaovası  ) ilçesine bağlı, mahalle. İlçe merkezine  45 km. mesafede bulunuyor. 
Eski adı Kesre, Özdere'nin en önemli  geçim kaynakları başta turizm olmak üzere mandalina ( satsuma ) ve  tarımı oluşturmaktadır.

Özdere'de yarım saat kadar çay içip dinlendikten sonra, mandalina bahçeleri  arasındaki dar yollardan geçerek, bizi Karacadağ'a götürecek orman içindeki toprak  yola ulaşıyoruz. 
Karacadağ, 500-600 m. yüksekliğinde bir tepe, kıyıdan birden bire yükseliyor. Tepenin   Özdere'ye bakan yamaçları oldukça dik ve ormanlık.  Doğa yürüyüşleri için  zor bir parkur, bu nedenle bazı arkadaşlarımız yürüyüşe gelmemiş.

Kıyıdan yükseldikçe Özdere ve Ege Denizi adeta ayaklarının altında kalıyor.  Özdere ve Ege  Denizi kıyıları yükseldikcedaha güzel görünüyor. 

Yol boyunca koçayemişler, siklamanlar, papatyalar, çiğdemler.... çiçek açmış. Yaprakları sararan ağaçlar da olmasa bahar geldi  sanılacak. 
Orman içindeki ayı fındığı, mersin, sakız  gibi çalılar yürüyüşümüzü daha da zorlaştırıyor. Çok sarp yerlerden geçiyoruz, kayıp düşmemek için  çok yavaş ve dikkatli  yürüyoruz. 

Üç saatten fazla süren bir  yürüyüşten sonra, kayalık bir yer olan Karacadağ'ın zirvesine ulaşıyoruz. Manzara yorgunluğumuzu unutturuyor. Harika!
Bir süre dinlenip manzaranın tadını çıkarıyoruz. Daha sonra da çam ağaçlarının  altında hep beraber getirdiğimiz  azıklarımızı  yiyoruz.

Geriye dönüşümüz çok daha kolay oluyor, üç saatte zor çıktığımız Karacadağ'dan  bir saat gibi kısa bir sürede  iniyoruz.
Özdere'de yorgunluk çaylarımızı içtikten sonra, yeni bir doğa yürüyüşünde buluşmak umuduyla vedalaşıp ayrılıyoruz.

 Doğa yürüyüşleri hiç şüphesiz çok yararlı bir spor. Bir taraftan sağlığınızı  korurken, diğer yandan doğayı daha iyi tanıma fırsatı buluyorsunuz. Toplu halde yapılması ise işin bir başka güzel yanı. Yeni insanlarla tanışma ve dostluk kurma fırsatı yakalıyorsunuz.  Kısaca, sağlığı yerinde olan herkesin bu tür etkinliklere katılmasında büyük yarar var.

Yeni doğa yürüyüşlerinde görüşmek üzere bizi izlemeye devam ediniz, sevgili doğa severler.
İşte bu yürüyüşümüzden renkli kareler. 

İzmir'in önemli   turistik  merkezlerinden Özdere.
Mavi ile yeşilin buluştuğu Ege kıyıları.
Özdere'den Karacadağ.
Mandalina bahçelerinin arasından geçerek Özdere'den  uzaklaşıyoruz.
Doğa yürüyüşüne katılan arkadaşlarımız.

Yolda rastladığımız  köpek yavruları ile  oynuyoruz.

 Bir süre orman içinde ki toprak yoldan yürüyoruz.
Yol boyunca en çok  kocayemiş ağaçları dikkatimizi çekiyor. Bazıları  çiçek açmış,
bazılarının ise meyveleri olgunlaşmış, yeniyor ( Arbutus unedo )
Koca yemiş çiçeği
Koca yemiş ağacı ve henüz olgunlaşmamış meyveleri 
Koca yemiş ağacı ve olgunlaş  meyveleri
Koca yemiş, ya da Dağ çileği  çiçeği
Koyungözü ( Bellis perennis )
Yol çok dik olduğu için sık sık  mola veriyoruz.
Yaprakları sararmış bir ağaç.  

Sarmaşık / Akasma  ( Clematis cirrhosa )
Saparma ( smilax aspera ) çiçek açmış.
Siklaman ya da Kandil kökü ( Cyclamen hederifolium )
Kısa bir mola. 

Yapışkan andız otu /  ( İnula viscosa )
Yoruma gerek var mı?
Mersin, Murt ( Myrtus communis )
Sakız çalısı ( Pistacia lentiscus )
Orman içinde yürüyoruz. 

Yaşlı bir karaçam ağacı

Karaçam ağacı ( Pinus nigra )

Karaçam ormanı 

Orman içinde yürürken zor anlar yaşıyoruz.
Mantarlar
Bir çeşit ağaç mantar.

Bir karaçam ağacı.

Tespih ağacı veya ayı fındığı ( Styrax officinalis )
Kısa bir mola.

Çınar ağacı 

Çiğdem çiçeği ( Crocus sp. )
Ayı fındığı ( Styrax officinalis )
Orman içinden bir gürünüş. 

Karacadağ'dan Özdere
Arkada Ege Denizi ve Özdere görünüyor. 
Karacadağ / Özdere Hatırası 
Azıklarımızı çam ağaçlarının altından  Ege Denizi
kıyılarını  seyrederek yiyoruz. 
Karadağ'dan Özdere ve Ege Denizi'nin görünüşü. 

Dönüşümüz  daha kolay ve kısa sürüyor.