Ağaç Sevgisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ağaç Sevgisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Şubat 2021

BİR AĞAÇ İKİ FOTOĞRAF

 

Rüzgarın devirdiği meşe ağacı

Meşe ağaçlarına karşı eskiden beri ayrı bir sevgim olmuştur. Bazı arkadaşlarım anımsayabilir, daha önceleri profilimi süsleyen bir  meşe ağacı vardı. Devamlı gelip geçtiğim yolumun üzerinde bulunan bu görkemli palamut meşesinin  zaman zaman yanından geçerken  durur, etrafında açan  kır çiçeklerinin  fotoğrafını çekerdim. Yine bir kaç ay önce buradan geçerken bu meşe ağacının aşağıdaki fotoğrafını  çekmiştim. Geçen hafta  rüzgardan devrilmiş olduğunu görünce gözlerime inanamadım ve son derece duygulandım. Bu kadar büyük bir ağaç, üstelik yapraksız olduğu  bir sırada rüzgar tarafından nasıl sökülmüştü? oysa ben daha çok odun için kesilmesinden korkuyordum. 

Bir zamanlar meşe ormanı olduğu söylenen bu yerlerde artık kesile, kesile çok az ağaç kalmış. Bu meşe ağacı da çok güçlü görünmesine rağmen, yakınında başka ağaç olmadığı için tek başına rüzgarın şiddetine karşı koyamamış, belli ki. Halbuki burası eskisi gibi orman olsaydı, rüzgar onu asla deviremizdi.    

Son yıllarda yapılan bazı  bilimsel araştırmalar; ağaçların arasında bir iletişim ve dayanışma olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bakımdan ormanlar, ağaçların kendilerini  korunması, neslini devam ettirmesi, yeni türlerin ortaya çıkması bakımlarından büyük önem taşımaktadır. Ormanlar yok oldukca; habitatlarından uzaklaşan, doğada yalnız kalan bazı  bitki türleri insan ve  doğaya karşı kendini koruyamadığı için yok olma durumanda kalmaktadır. Bu nedenle bir an önce insan hakları gibi, bütün ülkelerin uyacağı bir bitki hakları yasası çıkarılması  gerekmektedir.  

Aynı ağaç, devrilmeden önce.  

Bu fotoğrafı da 26. 02. 2019 tarihinde çekmişim.

20.02.2020, Bahçeköy / Seferihisar. 

7 Kasım 2018

EFEMÇUKURU'NDA BİR KARAÇAM AĞACI

Bu şiiri yazmama ilham kaynağı olan Karaçam Ağacı.
( Efemçukuru / Menderes ) 

Yine geldim yanına, çoktan  beri uğrayamamıştım.
Malum, yaşlılık, her istediğin zaman gelemiyorsun.
Zaten, senin de pek umurunda değil ya.
Kendi kendime konuşup gidiyorum  içte.

Ha, unutmadan söyleyeyim,
Daha önce beraber geldiğimiz arkadaşım, geçen gün  öldü.
Hani altında bira içip  fotoğraf  çekmiştik ya !
Selam söyledi, son nefesinde,  o günü hiç unutamamış.

Seni en çok niye seviyorum biliyormusun?
Feleğin bu kadar sillesini yemene rağmen, hiç bir şey  umrunda değil ya!
Bazen senin gibi olmak, hiç bir şeyi umursamamak geliyor içimden.
Bir ağaç, bir ot gibi sorumsuzca  yaşamak istiyorum.

Halbuki, seni ilk gördüm zaman çok üzülmüştüm.
Zavallı ağaç,  nasıl da devrilmiş böyle  diye.
Şimdi düşünüyorum da, asıl acınması gereken meğer kendimmişim.
Yıllarca  boş hayaller peşinde koşup durmuşum.

Bazen, senin gibi dağ başında bir ağaç olmayı hayal ediyorum.
Dalıma konan kuşların  şarkılarını dinlemek,
Altımda korkusuzca sevişen sevgililerin mutluluklarını görmek,   
Sonra da, bir türkü çığırmak  istiyorum.

Ama ben ağaç olamam ki, insanım.
Boşuna hayal kurup, kendimi kandırıyorum, 
Düşünmeliyim, çalışıp üretmeliyim,  haksızlıklara karşı çıkmalıyım.
Yoksa, insan olmak neye yarar ki!

A  Kadir Bekçi
07 11. 2018, Bahçeköy / Seferihisar.


25 Ağustos 2013

SPİL DAĞI MİLLİ PARKI VE MANİSA TARZANI

Dağlar, genel olarak büyüklükleriyle, yükseklikleriyle  ün yapmıştır. Ancak bazı dağlar vardır ki, adı daha başka nedenlerden dolayı öne çıkmıştır. Manisa denince ilk akla gelen şeylerden  biri olan Spil Dağı da bunlardan biridir.
Ege Bölgemizde Gediz ve K.Menderes ırmakları arasında uzanan Bozdağlar içinde yer alan Spil Dağı,  1517 m. yükseklikte olup  üzeri ormanlarla kaplıdır. Spil Dağı'nın asıl önemi ise, tarihten ve mitolojiden kaynaklanmaktadır.
İmir'e 50 km, Manisa'ya 24 km. uzakta bulunan Spil Dağı'na  iki farklı yoldan çıkmak mümkündür. Manisa lalesi ( Tulipa orphanidea ) ve yılkı atları ile de ünlü  olan Spil Dağı, 1968 yılında Milli Park ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

Spil Dağı'na çıkarken Manisa'nın görünüşü.
Manisa seyir yeri
Seyir yerinden Manisa
Spil Dağı'dan bir görüntü
Spil Dağın'dan Kemalpaşa
Spil Dağı hatırası 
Spil Dağı'ndaki yangın gözetleme kulesi
Spil Dağı'na  ailecek bir kaç kez çıkmış ve çok beğenmiştik.  Bayram nedeniyle gittiğimizde ( 10.08.2013 ),  bu defa  doğrusu şok olduk. Her taraf şantiye halindeydi, ormanın içine çok geniş yollar açılmış, yeni binalar yapılıyordu. Kim bilir bu düzenlemeler  ne kadar ağaçın kesilmesine yol amıştır. Henüz çalışmalar tamamlanmadığından, her yer  toz toprak içindeydi. 
Beni asıl üzen ise; bu çalışmalar yapılırken çevreye, doğaya gereken önemin verilmemiş olmasıydı.

Bu fotoğrafın altına ne yazılabilir ki!
Spil Dağı'nda yapılan alt yapı çalışmaları
Spil Dağı Mili Parkı 2012 yılı ağustos aylından itibaren halka kapalıymış, gittiğimizde yeni açılmıştı. Henüz  alt yapı çalışmaları bitmemişti,  tamamlandığında 'Egenin incisi' olacakmış. İlk bakışta bunda ne var, çok güzel olmuş  diyebilirsiniz. Ancak bunlar yapılırken, benim  gördüğüm kadarı ile  çevre ve  doğa ikinci planda kalmış.  Keşke eskisi gibi kalsaydı daha iyi olurdu.   

Nitekim, günümüzde bir çok ülke doğayı koruyabilmek, insanların zarar vermesini engellemek için, ormanlara daha önce yaptıkları yolları, tesisleri kaldırarak, eskisi gibi doğal haline döndürmeye başlamıştır. Maalesef biz ise tam tersini yapıyoruz, Milli Parklarımıza, Tabiat Parklarımıza yeni yollar binalar yaparak doğaya büyük zarar veriyoruz. 

Spil Dağı
Spil Dağı çok zengin bir floraya sahip ( Karamuk )

Şimdi de size Spil Dağı ile ilgili  yaşanmış bir hikaye anlatmak istiyorum.  Bunu yazarken, çeşitli kaynaklardan topladığım bilgilerden dolayı bazı ufak  yanlışlar olabilir. Ancak, bu hikaye artık bir efsaneye dönüşmüş olduğu için ayrıntıların çokta fazla önemi kalmamıştır. Bu, Spil Dağı'nın, oradaki tek bir ağacın bile niçin çok önemli olduğunun, mutlaka  korunması gerektiğinin hikayesidir.

 Manisa Tarzanı  ( 1899- 1963 ) 


Kurtuluş Savaşı sırasında , Yunanlılar geri çekilirken işgal sırasındaki gibi davranmaz. Geçtikleri yerleri ateşe verirler, Manisa'da bundan nasibini alır, her yer yanar, yıkılır.  Bu sırada Manisa'ya gelen Türk birliğinde, adının Ahmet Bedevi ( Resmi kayıtlarlar da ki adı Ahmeddin Carlak ) olduğunu söyleyen bir asker de vardır. Ne hazindir ki, II.Dünya savaşına ve Kurtuluş savaşına katılan, İstiklal Madalyası ile ödüllendirilen bu askerin şimdi ne gidecek bir memleketi, nede bir ailesi vardır. Doğduğu şehir ( Samarra ) Irak'ta kalmış, çok sevdiği eşini ise bir uçurumdan aşağı düşmesini engelleyemediğinden kaybetmiştir. Belki de, o uçurum da  bir ağaç olsa kurtulacaktır.

Manisa Belediyesi bu gariban ve kimsesiz insana sahip çıkar, onu bahçıvan çırağı olarak işe alır. Ahmet Bedevi ölünceye kadar Spil Dağı'nın eteklerinde bir kulübede tek başına yaşar, gazete kağıtları üzerinde yatar, tek giysisi siyah şortudur. Her gün öğle vakti  kulübesinin yakınındaki topu ateşler, Manisa'nın her yerine ağaç diker. Aynı zamanda iyi bir sporcu olan Ahmet Bedevi ( İyi bir dağcı olan Ahmet Bedevi Ağrı, Cilo ve Aladağlara tırmanmıştır. ), bu yeteneği sayesinde çok kolay tırmandığı  Spil Dağı'na da çok sayıda fidan diker.

Manisalılar, yarı çıplak ve sakallı bir şekilde dolaşan bu insan hakkında farklı şeyler düşünürler; Bazıları onun yaptıklarını takdirle karşılarken, bazıları onun bir ajan olabileceğini düşünür. Halk, önce ona, sakallı olduğu için, 'Topçu Hacı' der, daha sonra, o sıralarda sinemalarda gösterilmekte olan bir filminden esinlenerek 'Manisa Tarzanı' demeye başlar.

Kendini doğaya adamış olan bu değerli insan, nam- ı diğer Manisa Tarzanı, ölünceye kadar ( 31 Mayıs 1963 ) her yere  binlerce ağaç diker.  Manisa ve Spil Dağı bu gün sahip olduğu yeşilliği ve güzelliği biraz da ona borçludur.
1994 yılında çevrilen 'Manisa Tarzanı' adlı filmin afişi.


Manisa Tarzanı diktiği ağaçlarla, sadece Manisa'ya değil bütün Türkiye'ye örnek olmuştur. Onun sayesinde Spil Dağı hakkında anlatılan efsanelere bir yenisi daha  eklenmiştir.

Sonuç olarak;
Doğal alanlar düzenlenirken halkın görüşü alınmalı ve doğa ile insanın uyum içinde yaşamasını sağlayan bir doğa kanunu çıkarılmalıdır. Ne adla olursa olsun, kim olursa olsun, hiç kimsenin  doğal alanlara zarar vermeye hakkı yoktur, buralar sadece insanların değil bütün canlıların da ortak yaşam alanlarıdır.
Doğayı korumak kendimizi korumaktır.

Yararlandığım Kaynaklar :
Vikipedi
Sunay Akın ' Onlar Hep Oradaydı '
    


27 Aralık 2012

AĞAÇ DİKMEK İBADETTİR

Falih Rıfkı Atay,  'Babamız Atatürk' adlı eserinde Atatürk'ün ağaç sevgisi ile ilgili olarak şunu anlatmaktadır;  Diyarbakır kırsalında atla giderlerken İsmet Bey'e, 'Çabuk bana yeni bir din bul. Ağaç dini.. Bir din ki ibadeti ağaç dikmek olsun.' der.
Atatürk'ü bu kadar isyan ettiren,  çevrede tek bir ağacın dahi olmamasıdır. Ağacın tek bir dalını dahi kestirmemek için köşkünün yerini değiştirten ( Yürüyen Köşk-Yalova ),  kesilen bir iğde ağacı için ağlayan Atatürk, bize ağacı ne kadar çok sevdiğini göstermektedir.

Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle, doğada dengeler hızla bozulmaya başlamıştır. İnsan sayısı hızlı bir şekilde artarak doğaya ve diğer canlılara zara vermeye başlamıştır. Doğa kuralları hesaba katmadan sadece insan merkezli kalkınma modelleri sorunlar yaratmaya başlatmıştır. Hava, toprak ve sular kirlenmeye, ormanlar, sular azalmaya, dünyamız ısınmaya başlamıştır. En zeki varlık olan insan, bindiği dalı kesmeye  başlamıştır.
Doğa  ve insanı esas alan yeni bir toplum düzeni kurmalıyız.  Sürdürebilirlik denilen bu anlayış; gelecek kuşakların gereksinmelerinde göz önünde bulunduran, günlük ihtiyaçlarımızı karşılayan, doğa ile barışık olmalıdır.

Doğa denince aklımıza ilk gelen şeylerden biri de ormanlar ve onları oluşturan ağaçlardır. Ormanların sayılmayacak kadar çok yararı vardır, bitkiler olmadan diğer canlıların yaşaması mümkün değildir. Ancak ona gereken önemi verip koruduğumuz pek söylenemez. Ülkemizde ve dünyada ormanların gün geçtikçe azalması bunun bir sonucudur.

Bu yıl yine ağaç dikme zamanı geldi, ne mutlu doğa dostlarına. Dikili bir ağacım yok diyenler; Gelin sizde bu şenliğe  katılın, ağaç dikerek doğaya olan borcumuzu ödeyelim.

Ağaç dikme kampanyalarına katılalım.TEMA gibi çevre ve doğa dostu kurumlara yardım edelim. Çocuklarımızın da bu kampanyalara katılmalarını sağlayalım, ağaç dikmesini, doğayı daha çok sevmelerine yardımcı olalım.
Diktiğimiz her ağaçlarla  gurur duyalım ..! Yeşil bir dünya için elele verelim.


Türkiye'de cittaslow  hareketini başlatarak diğer şehirlerimize öncülük eden Seferihisar
Belediyesi  ' Evlilik  Ormanı '  kurarak yurdumuzun ağaçlandırılmasına da ilginç bir proje  ile
destek vermiştir.
Evlilik ormanı / Cittaslow Seferihisar
Sitemizin ( Bahçeköy Sitesi  / Seferihisar  ) yoluna diktiğim fıstık çamlarım büyüyor. 
Bu sayfa son olarak 07.01.2016 tarihinde güncellenmiştir.

NOT:  Doğa ve özellikle bitkileri tanıtıp sevdirmeye amaç edinmiş olan bu blogun  reklam gelirleri TEMA'ya aktarılacaktır.

28 Temmuz 2012

SON AHLAT AĞACI


Son Ahlat Ağacı / Şiir 

                                 
Adını senden alan bu köyün, tek kalmış  ağacıydın sen.
Bir sabah uyandığında, bembeyaz çiçekler içinde,
Arılar, böcekler...çocuklar koşuşmuştu, Ahlatlı'ya bahar geldi diye !
Sevinç ve neşe vardı o sabah, Anadolu'nun bu ıssız dağ köyünde.

Yer gök sıcaktan yanıp kavrulurken,
Altında oturmuş  kaval çalıyordu, köyün deli çobanı.
Dallarına tırmanıyordu durmadan keçiler,
Batsa da koca koca dikenlerin vücutlarına...

Sararan yaprakların tek tek dökülüyordu,
Rüzgar estikçe  dallarından.
Sonra bir kuş konmuştu, dallarından birine
Son bir ahlat bulabilmek umuduyla...

Havalar soğumuş, yaprakların kalmamıştı.
Kış gelmişti, uykuya yatma zamanı diyordun.
Oysa misafirlerin gelmişti,  hem de tanıdık,
Odun edip götürmek için seni,
Ellerinde balta, sırtlarında urgan.

A. Kadir Bekçi



24 Nisan 2012

SERVİ AĞACI İLE PONPON GÜL ( SERVİGÜL )

Servi Ağacı İle Ponpon Gül ( Hikaye )

O bahçedeki tek servi ağacıydı, bahçe kapısının yanında, caddenin kıyısındaydı. Beş yıl önce kendisi ile beraber,  kapının diğer yanına dikilmiş olan servi ağacını yolu  genişletirken kesmişlerdi.  Bu nedenle servi ağacı büyüdükçe kendini yalnız ve mutsuz hissetmeye başlamıştı.  Gittikçe uzayan boyu onu, bahçedeki diğer ağaçlardan her yıl biraz daha uzaklaştırmaya başlamıştı. Adeta gökyüzünde tek başına, yapayalnız  kalmıştı. Ara sıra dallarına konan kuşlarda olmasa, kimsenin ondan haberi bile olmayacaktı.

Bir gün bahçe sahibi, yeni satın aldığı gül fidanı dikmek için  servi  ağacının dibini kazmaya başladı.  Kazma seslerini duyan servi ağacı, dibinde bir  çukur kazıldığını görünce çok korkmuştu, 'Eyvah, arkadaşım gibi benimde sonum geldi herhalde' dedi.

Ancak korktuğu olmamıştı, adam kazdığı çukura elindeki gül  fidanını  dikerek oradan gitmişti. Servi ağacı dibine başka bir ağacın  dikilmesinden hoşlanmasada, yine de kendine bir şey olmadığı  için  sevinmişti. İçinden de; 'benim gölgemde o fidan burada zor  büyür' dedi.

Bahçe sahibi, servi ağacının dibine ponpon denilen bir tür sarmaşık gül dikmişti.  İlk yıl pek fazla gelişmeyen gül,  ikinci yıl  hızlı bir şekilde büyümeye  ve  servinin dalları arasından kıvrıla kıvrıla yükselmeye başlamıştı.

Bahar gelmiş ağaçlar çiçek açmaya başlamıştı, servi ağacı yine  kendini çok  yalnız ve mutsuz  hissetmeye başlamıştı. Dallarının arasında yükselen  sarmaşık gülü ise unutmuştu.  Bir sabah uyandığında gözlerine inanamadı, her yanında beyaz, küçük güller açmıştı, etrafında arılar, kelebekler uçuyordu.

Servi ağacı ilk defa kendini  çok mutlu hissetmişti. Artık konuşup sohbet edeceği çok güzel çiçekleri olan bir arkadaşı vardı. Yoldan geçenler,  gözlerini  üzerine kar yağmış gibi bembeyaz  çiçekler içinde olan servi aüacından  alamıyorlardı.

Sabahleyin bahçesini dolaşmaya çıkan  adam; servi ağacının dibine diktiği gülün çiçek açtığını görünce çok mutlu sevinmişti.  Beyaz ponpon güller servi ağacının yeşil dalları arasında  çok hoş  görünüyorlardı. Adam, gayri ihtiyari  'Benim SERVİGÜLÜM' dedi. O sırada rüzgarın  kopardığı küçük  bir gül goncası adamın  önüne düştü. Çiçeği  yerden alan adam,  gülü koklarken rüzgardan tepesi eğilen servi ağacı, sanki adama dibine diktiği gül için  teşekkür ediyordu.

A. Kadir Bekçi, Bahçeköy / Seferihisar.


5 Ocak 2011

BENİM AĞACIM AKASYA ( Ocak )

Akasya ağacı ( Ocak )
Posted by PicasaYeni yıla girerken ilk yazımı  '20011 Ağaç Yılı' aktivitesine ayırmak istedim. Bahçemde bulunan yalancı akasya ağacını,  bu aydan başlayarak bir yıl  izleyip tespitlerimi her ay sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ağaç yılını desteklemek için sizlerde bu aktiviteye katılabilirsiniz. Bu bir çiçek, park ve yol kenarındaki her hangi  bir ağaç olabilir. Onu gözlemleyerek, resimlerini çekerek arkadaşlarınızla paylaşa bilirsiniz. Toplumumuza ağaç sevgisinin kazandırılması için bunu yapmalıyız. Özellikle çocuklarımıza bu konuda  örnek olmalıyız.  Onlara doğayı, ağaçları, hayvanları sevmelerini ve korumalarını öğretmeliyiz. 

Neden akasya ağacını seçtim?
Bundan yedi yıl kadar önceydi,  bahçe düzenlemesi yaparken bir yalancı akasya ağacını istemeyerekde olsa  kesmek zorunda kalmıştık. Ancak  kestiğimiz bu akasya daha sonra köklerinden filiz vermeye başladı, bir kaç kez de onlarıda kesmeme rağmen sonunda pes ettim, böylece yeni bir akasya ağacımız oldu. İşte bu nedenle  o akasya ağacını seçerek onu onore etmek istedim.

Ocak ayı izlenimime gelince;
Akasya ağacı şu anda yapraklarını dökmüş durumda. Bitkiler için yapraklar hayati önem taşır. Enerji, besin elde etmeleri yapraklarda gerçekleşir. Kış mevsiminin gelmesiyle beraber, bazı ağaçlar yapraklarını dökerek, su kaybından ( Soğuk yerlerde kışın sular donduğu için bitkiler su bulamaz. ) ve soğuktan kendilerini korurlar. Bu  dönemde bitkinin geçici olarak yaşamsal fonksiyonları durur, büyüme olmaz. Bazı hayvanlar gibi kış uykusuna yatarlar.

Kuşlar akasya ağacıma  yapraklarını döktükten sonra daha çok konmaya başladılar. Belki de bana öyle geliyor, yapraksız olduğundan.  Dibin de biten hurma ise büyümeye başladı.   Bu aylık  bu kadar, gelecek ay buluşmak umuduyla hoşçakalınız sevgili ağaç severler.

29 Aralık 2010

2011 AĞAÇ YILI

2011 Ağaç Yılı 
Posted by Picasa2011 Yılı bütün dünyada 'Ağaç Yılı 'olarak kabul edilmiştir. Doğanın sigortası olan ağaçların, ormanların korunmasını amaçlayan bu proje, bu bakımdan  çok önemlidir.
Ormanları, hayvanları, doğayı tanımadan, sevmeden sadece kanunlarla koruyamayız.  Bu nedenle çocuklarımıza mutlaka  doğayı, bitkileri, hayvanları  tanıtıp sevdirmemiz gerekmektedir. Bu konuda ise;  başta okullarımız ve aileler  olmak üzere hepimize önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.

'Ağaç Yılı'nı destekleyen 'Sinek Sekiz' yayınevi 2011 yıl için şöyle diyor;
'Bu sene bir ağacı gözlemleyerek üzerindeki yaşamın çeşitliliği ve güzelliğiyle keyiflenme ve hayattaki küçük şeylerin daha çok farkına varma zamanı.Bunu denerseniz hayatınızın değişeceği ve mutluluğunuzun katlanarak artacağını biz garanti ederiz.'
'The three year' adlı site de,  2011 için şöyle bir aktivite de öneriyor;
- Yolunuzun üzeri,evinizin önü, yakınınızda olan bir ağacı seçin.
- Bir sene boyunca ağacınızı gözlemleyin.
- Gözlemlerinizi fotoğraf, yazı ya çizim olarak kaydedin ve paylaşın.'

Ben ağacımı seçtim, ya siz?

31 Ağustos 2010

ATATÜRK VE İĞDE AĞACI

İğde Ağacı
Atatürk'ü Ağlatan Ağaç.

Afet İnan 'Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler' kitabında, O'nun doğa ve ağaç sevgisi ile ilgili olarak şunları yazmıştır.
Çankaya köşkünden meclis binasına giderken, o günün Ankara'sında bir tek iğde ağacı vardı. M.Kemal her gün ağacın önünden geçerken arabasını durdurup iner, selam verirmiş. Neden böyle yaptığı sorulunca;  'O, yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin, soluduğum havanın bir neferi,..en az öbür neferler kadar bunun da selama hakkı var.'  dermiş.

Bir gün bir de bakıyor ağaç kesilmiş. Yolu genişletmek için kesmişler. Yahu diyor 'Bana sorsaydınız o ağacı kurtaracak yol bulurdum'. Sonra dayanamıyor arabaya biniyor, sürücüyle arkadaşının önünde, hüngür hüngür ağlıyor.

Atatürk' ü ağlatan ağaç, İğde

Yukarıdaki yazıyı ilk  okuduğum zaman  liseye yeni  başlamıştım. Öğretmenimiz Atatürk'ün ağaç sevgisiyle ilgili bir ödev vermişti. Okulun kütüphanesinde konuyu araştırırken, Afet İnan'ın yukarda anlattiklarını  okuyunca çok  etkilenmiştim. Benim ağaç ve çiçeklere karşı olan sevgimde,  bu olayın da etkisi olmuştur.

İğde ağacı hakkındaki bir başka yazımı  linki tıklayarak okuyabilirsiniz. ;http://kadirbekci53.blogspot.com/2010/05/igde.html

8 Temmuz 2010

SUMAK AĞACINI NASIL TANIDIM !

Derici sumağı  ( Rhus coriaria  )

Derici sumağı ve olgunlaşmış meyveleri. ( Doğadan )

Bir tür baharat olan sumak, neden ve nasıl  elde edildiğini bilmem biliyormusunuz. Ya da bu bitkiyi görseniz tanırmısınız. Bunu niçin sorduğumu, aşağıda  bu ağacı nasıl tanıdığımı okuyunca anlayacaksınız. Şimdi gelin önce bu bitkiyi tanımaya çalışalım.

Sumak ( rhus ), sakız ağacıgiller ( anacardiaceae ) familyasından çalı formunda, kışın yapraklarını döken, 250 kadar türü olan bir bitki  cinsinin ortak  adıdır.
İşte evlerimizde  kullandığımız sumak, bu bitkinin bazı türlerinin mercimek büyüklüğündeki meyvelerinden elde edilmektedir.  Ancak, az da olsa bazı sumak  türlerinin zehirli olduğu belirtiliyor,  bu nedenle doğadan toplarken dikkatli olmak da yarar var.

Baharat, derici sumağı bitkisinin  ( Rhus coriaria ) tohumlarından elde edilmektedir. Bu bitki esas  dericilikte kullanıldığı için böyle bir ad verilmiştir. Yurdumuzun çoğu yerlerinde doğal olarak yetişmektedir.  Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgemizde yetişenlerin baharatı daha değerli sayılır.  Ayrıca süs bitkisi olarak da yetiştirilir.

Amerikan sumağı ( Rhus thphira Laciniata ), yurdumuzda  süs bitkisi olarak yetiştirilir. Sonbaharda yaprakları çok güzel renklenir.

Derici sumağının ( rhus coriaria ) meyveleri kurutulup  ezilerek baharat yapılır, ekşi ve lezzetli bir tadı vardır. Daha çok et yemeklerinde ve salatalarda soğanın kokusunu azaltmak için kullanılır. Yaprakları ise dericilik  ve boya sanayinde kullanılmaktadır. Ayrıca şifalı olup şeker hastalarına iyi geldiği bilinmektedir.

Derici sumağı,  ılıman iklimlerde  ve güneşli yerlerde yetişir.  Kök sürgünlerinden ve çelikle üretilir. Oldukça arsız ve yayılıcı bir bitkidir.

Boyacı sumağı  ( Cotinus  coggygria ) ise, yurdumuzda doğal olarak yetişen başka bir bitki türüdür. Baharat elde edilmez,  kökleri ve odunu kumaş boyamada kullanılır.  Ayrıca süs bitkisi olarak da  yetiştirilmektedir. Duman ağacı, peruk ağacı olarak da bilinir.


Derici sumağı  meyvesi. 
                         Gelelim benim sumak ağacını  nasıl tanıdığımın hikayesine!

Benim sumak ağacını  tanımamın trajik - komik bir bir öyküsü var. Hani bazen derler ya, insanın başına ne gelirse meraktan gelirmiş diye.  Benim de bitkilere olan merakım, zaman zaman başıma  böyle şeyler gelmesine yol açıyor. 

Dört yıl önce idi,  kızımı ziyaret etmek için Bartın'a gitmiştim. Çarşıda gezerken meyve fidanları satan bir gençle karşılaştım, Ödemişten geldiğini söyledi. Ben de Seferihisar'da oturduğumu söyleyince sohbete  başladık.
Sattığı fidanlardan bir tanesini daha önce hiç görmemiştim. Ne fidanı  olduğunu sorunca kivi dedi.  Kivi bitkisini iyi tanıdığım için, bu kivi değil dedim   Bu 'ağaç kivisi', ithal dedi. Asma şeklindeki kivilere göre daha  verimli ve tadının daha  lezzetli olduğunu anlattı.

Bunun üzerine,  bahçeme yeni bir meyve çeşidi  kazandırmak için  iki tane fidan satın  aldım. Seferihisar'a dönünce,  bahçemin en güzel yerlerine diktim. Fidanlar kısa zamanda filizlendi ve hızla büyümeye başladılar. Benim ağaç kivim Seferihisar'ı sevmişti. Artık gelen misafirlerime ballandıra ballandıra ağaç kivimi  anlatıyordum.

Bir gün, Seferihisar da  taksicilik yapan bir arkadaşla bahçemi dolaşıyorduk. Benim 'ağaç kivisini' görünce; 'Burada da bitmiş, bu  arsız şey' dedi.
Ben, siz bu  bitkiyi nereden tanıyorsunuz  deyince; 'Bizim köylerde çok var, dağlarda kendiliğinden yetişir, sumak ağacı' dedi.
Ben daha başka  bir şey sormadan anlatmaya  devam etti.  Bazıları bunları bizim oralardan söküp, kivi diye pazarlarda halka  satıyormuş' dedi.

Şok olmuştum, bir taraftan aldatıldığım  için  kendime kızarken diğer taraftan o zamana kadar tanımadığım sumak ağacını tanımış olduğum  için biraz olsun  teselli olmuştum.

Derici sumağı ağacı  ( Rhus coraria )
Amerikan sumağı ( Rhus typhina )

Amerikan sumağı ( Rhus typhina ).
Süs bitkisi olarak yetiştirilmektedir. 
Duman ağacı, peruk ağacı da denilen  boyacı sumağı ( cotinus coggygria )
Posted by Picasa

12 Haziran 2010

MANOLYA AĞACININ HİKAYESİ

Onu diktiğimde mayıs ayının son günleriydi, ağaç dikme zamanı geçmiş yaz sıcakları bastırmıştı.

Komşum, bahçesindeki bu manolya ağacını  yeterince yer olmadığı ve diğer bitkilere gölge yaptığı için söktürüp atmıştı.  Bu sırada  ağacın kökleri  ve  dalları da  kırılmıştı. Gördüğüm de önce  çok üzülmüştüm.

Artık benim de bir manolya ağacım var.
Ancak daha sonra hep bahçemde bir manolya ağacım olmasını istediğimden, bu durum bende buruk da olsa bir sevinç yaratmıştı. Belki de bu sayede bir manolya ağacım olacaktı.

Onu atılan yerden alarak itina ile bahçeme diktim. Ancak her gün  sulamama rağmen bütün yaprakları  döküldü, sadece gövdesi kurumamıştı.  
İkinci yıl  bir kaç küçük yaprak açtı ama hiç büyümedi. Yine de kurumadığına sevindim, hala küçük de olsa bir umut vardı.

Bu yıl ( üçüncü yıl ) manolya ağacım çok neşeli görünüyor, büyük ve parlak yapraklar açtı,  her tarafından yeni  filizler verdi.  Artık onun  bir an önce çiçek açmasını  istiyorum.